İnsan ruhuna konulmuş 3 temel kuvvet Duygu yetenek vardır:
1- Kuvve-i Şeheviye,
2- Kuvve-i Gadabiye,
3- Kevve-i Akliyye.
Kuvve-i Şeheviye: Menfaatleri celp etme,
Kuvve-i Gadabiye: Zararları def etme kuvvesidir. Bu kuvvelerin Hikmet ve Adalet üzere kullanılmasını ise Kuvve-i Akliye temin eder.
Mesela, servet ve makam sahibi olmak, başkalarına üstün gelmek, onlara hükmetmek kuvve-i şeheviye ile ilgilidir. Bu kuvvenin ölçüsüz kullanmasından tahakkümler ve zulümler meydana gelir. Zalim anlayışlar, insanlara o derece zulüm eder ve onları o kadar aşağılar ki, sanki bir ilâh gibi kendilerine kayıtsız şartsız itaat ettirmeye ve onları yönlendirme yolunu tutarlar.
Böylece kendilerini putlaştırmış olurlar. İşte aslam, yani sanemler (putlar) ifadesi bu zulümlere bakar. Bunlar da şehvet kuvvesinin ölçüsüz ve adaletsiz kullanılmasına dayanır.
Bugünün kısır ve hayvani şehvet anlayışıyla, kadın aslî mahiyetinden çok uzak bir sahaya itilmiştir. Halbuki, kadın ve erkek aynı maksat için bu dünyaya gönderilmişlerdir. Bu maksat, Allah’ı tanımaları ve O’na ibadet ederek ebedi saadete vasıl olmalarıdır. Ayrı birer cins olarak yaratılmaları insan neslinin devamı içindir. Ne kadının dünyaya gönderilmesinin gayesi erkeği memnun etmek, ne de erkeğinki kadını memnun etmektir.
Mesut bir aile hayatı içerisinde her ikisi de “Cennete layık bir kıymet” alırlar. Çocuklarına yaptıkları bütün hizmetler, her ikisi için de sadaka hükmüne geçer. Onlara Kur’an’ı bir terbiye vermekle bütün peygamberlerin ortak vazifesi olan “Hakkı tebliğ” şerefine onlar da küçük bir dairede iştirak etmiş olurlar. Bunun yanı sıra, yetiştirdikleri hayırlı çocuklarının bütün sevaplarına ortak olmakla ahiretlerine ayrı bir sermaye tedarik ederler.
Şehvet duygusunu özetleyecek olursak: Dünya hayatından daha çok faydalanmak, her türlü zevkinden olasıya istifade etmek, makam, şöhret ve servet noktasında bütün isteklerini yerine getirmek isteyen insan nefsi, bütün bunları kuvve-i şeheviyesini kullanmakla gerçekleştirir. Bu noktada şehvet duygusu, kötülüğü emreden nefis ile el ele verdiklerinde, insan, her türlü günaha, isyana ve zulme seve seve girmiş olur. Bu ise kişinin şu kısa dünya hayatını biraz zevkli ve neşeli geçirmesine karşılık, ebedi saadetini mahveder ve onu cehennem azabına müstahak yapar.
Nefis ve şeytan bu noktada kuvve-i gadabiyeyi de kullanırlar. Ancak bu istimal birinciye nazaran çok cüz’i ve sınırlı kalır. Kuvve-i şeheviyenin zararları sınır tanımaz. Kumar, hırsızlık, ihtikâr ve faiz ile haksız kazanç sağlamaktan, rüşvet ile haksız yere makam sahibi olmaya, sefahat ile nice isyanlar sergilemeye kadar uzanan bu sonsuz yıkım faaliyetleri yanında, gadap duygusu ile yapılan haksızlıklar ve işlenen günahlar çok cüz’i kalır.
Allah Resulü (ASM), “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” buyururlar. Bu sevgi, kuvve-i şeheviye’den geldiğine göre, bütün hatalar bu kuvvenin yanlış kullanmasından doğuyor demektir.
Burada şu hususun altını önemle çizmek gerekiyor:
Bediüzzaman Hazretleri, dünya sevgisini üç yönüyle ele alır. Birisi Esmâ-i İlâhiyeye ayine olma ciheti ile dünyayı sevme. İkincisi, ahirete tarla olma yönüyle sevme. Üçüncüsü ise ehl-i hevesatın oyun ve eğlence yeri olması dolayısıyla sevme.
İşte Hadis-i Şerif’te “hataların başı” olarak haber verilen sevgi, şehvet duygusunun yanlış kullanmasından doğan bu üçüncü sevgidir. Ve hevesini tatmin etme gibi bir hayat amacının, tüm hataların başı olduğunu ifade eder.
“İşte, o şecerenin kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında beşerin enzârına verdiği meyveler ise, aslamlar ve âlihelerdir.” (Bediüzzaman, Sözler)