BEŞİNCİ NÜKTE

Yayınlama: 02.04.2024
Düzenleme: 01.04.2024 17:55
A+
A-

Ramazan-ı Şerif’in orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşane muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor.

Mahiyetindeki hadsiz aczi,  nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu görmez ve görmek istemez. Hem ne kadar zaif ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır.

Et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez.

Adeta polat’tan (Çelik, sağlam, sert) bir vücudu var gibi, lâyemûtane (ölmeyecek gibi) kendini ebedi tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tama’ ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır.

Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır.

Hem kendini Kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.

İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za’fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor.

Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaîf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunduğunu bırakıp Kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlahiyeye ilticaa bir arzu hisseder ve bir Şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise.

ALTINCI NÜKTE

Ramazan-ı Şerif’in siyamı (Orucu) Kur’an-ı Hakîmin nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur’an-ı Hakîmin en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki; Kur’an-ı Hakîm, madem Şehr-i Ramazan’da nüzul etmiş; o Kur’an’ın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü İstikbal etmek için Ramazan-ı Şerif’te nefsin hacat-ı süflisinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd (boş sözler, açık haller) ve ekl ve şürbün (yeme içme) terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir sürette O Kur’an’ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek  ve o hitabı Resulü Ekrem (a.s.m.) dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail’den, belki Mütekellim-i Ezeliden dinliyor gibi bir Kutsi halete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur’an’ın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.

Evet, Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslam bir mescid  hükmüne geçiyor; öyle bir mescid ki, milyonlarla hafızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde (açan) O Kur’an’ı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara işittiriyorlar.

Kur’an Ramazan ayında indirildiği ayetle sabittir. Bundan dolayı nurani parlak bir tarzda gösteriyor. Ramazan, Kur’an ayı olduğunu ispat ediyor. O cemaat-ı uzmanın sair efratları, bazıları huşu’ ile o hafızları dinlerler. Diğerleri, kendi kendine okurlar. Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflinin hevasatına tabi olup, yemek içmek ile o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatin manevi nefretine ne kadar hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i siyama (oruç ehline) muhalefet edenler de, o derece umum o âlm-i İslam’ın manevi nefretine ve tahkirine hedeftir.

RÎSALE-İ NURDAN

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.