Şehrin gürültüsünden uzakta, çevre yolunun hemen kenarında yapılmış beş katlı apartmanlardan birinde yalnız başına yaşayan yaşlı bir teyzemiz vardı. Giriş katının hemen üzerinde, birinci katta oturuyordu. Artık yaşlılığın getirdiği yorgunlukla kendi yemeğini yapamıyor, belediyenin sağladığı sıcak yemek hizmeti ile hayatını idame ettiriyordu. Az çok geleni gideni olurdu. Ziyaretine gelenler onu balkondaki sandalyesinde misafir bekler halde, gözleri ışıldar, içten bir sevinçle bekler halde bulurdu. En azından ben ne zaman gitsem öyle bulurdum.
Dilinden şükür eksik olmazdı. Hayattan sabır ve şükür dersi almış bir insandı. Eşi yıllar önce vefat etmiş. Oğlu yurt dışında, her gün telefonla görüştüğü biricik kızı ise Ege’nin bir sahil kasabasında yaşıyordu.
Bir bahar günü ziyaretine gitmiştim. Balkonda göremeyince biraz şaşırdım. Zili çaldım, içeriden yavaşça gelen adımlarla kapı açıldı. Kapıyı karşı komşusu açmıştı.
Merakla sordum:
“Teyze nerede, bu güzel bahar günü onu balkonda göremeyince şaşırdım. Bir şey mi oldu?”
Teyze: “Kapının içerideki kolun kırıldı evladım.” dedi.
“Balkona çıkamadım. Ustayı çağırdık, yarın gelecek. Kapı yukarı kaldırınca zorla açılıyor, benim de gücüm yok. O yüzden bir günlüğüne de olsa balkonsuz kaldım.”
Oysa o an basit bir arzu sebebiyle açılmayan o kapı, ertesi sabah başka bir sırra açılacaktı. Biz nereden bilecektik!..
****
Teyzemiz sabah namazı için kalktığında düşmüş ve kalça kemiğini kırmış. Yerde hareketsiz kalmış, kimseye sesini de duyuramamış. Ama o, inancından aldığı azimle, sürünerek balkon kapısına doğru ilerlemiş. Yerde halı üzerindeyken karşı apartmanın ikinci katındaki komşu kadının eşini uğurladığını görmüş. Ama bağırsa sesi duyuramayacak. Çünkü kapalı kapıyı açmak o an için imkansız…
Evet her ne kadar her şey bir sebeple yapılıyor, her iş sebeplerle yürüyor gibi görünse de hakikat başkadır. Bazen, Sebeplerin Sahibi, muztar kalan kulları için iradesini gösterir. Hz. ibrahim’i ateşe yaktırmaz. Hz. Yunus’u suya boğdurmaz. Habib-i Ekrem’inin emrine Melek ordularını verir. Sonuçta şu imtihan dünyasında, sebeplerin kendi iradesine bağlı olduğu kopyasını verir bizlere. Anlarız ki, yaratan O’dur. Dilerse araya bir sebep koyar da yaratır, dilerse sebepsiz yapar. O, her türlü yaratmayı bilir.
O tertemiz, çaresiz haliyle dua ederken belki de bunları düşündü bilemeyiz…
Rabbine sığınmış “Ya Rabbi, elimi Hz. Hatice’nin eli kabul et. Senin aşkın ve Resulünün sevgisi ile dolu bu yaşlı kadına imdat et!” diyerek kapı koluna uzanmış. O açılmayan kapı bir anda hiç zorlanmadan açılıvermiş…
Karşı apartmanındaki kadına seslenmiş. Komşuları hemen yardıma koşmuş. Gelen ambulansla onu hastaneye götürmüşler.
Ve kolu kırık kapalı bir kapının açılmasına, kırık bir kalbin duası vesile olmuş.
Zaten dua nice açılmaz kapıları açan en güzel bir anahtar değil mi?
Çaresizlikten çareler çıkaran Allah’a hamdolsun.
Acizlikleri güce çeviren Allah’a şükürler olsun.
Dualara cevap veren Rabb’imize minnetler olsun.