Öncelikle şunu ifade etmek isterim. Uluslararası ilişkiler veya siyaset bilimciler, bu konuyu daha derinlemesine ele alarak aktaracak bilgi ve tecrübeye sahiptir. Biz işin biraz daha haber kısmından konuyu ele alacağız.
Günlük haber maratonu’nda sıklıkla devlet büyüklerinin programları, buluşmaları, karşılamaları, uğurlama ve temsiller dikkatimizi çekiyor.
Bir bakmışsınız bir devlet başkanı diğerini bekletir, bir diğeri takım elbise yerine spor kıyafetler giyerek muhatabının karşısına geçer, biri nezaket sınırlarını zorlayarak ziyaretçiyi küçük düşürmeye çalışır, bazen de aşırı gösteriş işin rengini değiştirir.
Bir ülke devlet başkanının kıyafetini daha başkanlık sarayına girmeden eleştirmek bir yana, başkanlık ofisinde medya ordusu önünde küçük düşürmeye çalışmak, konuşmasına engel olmak ya da başka bir ülke başkanıyla, yine gazeteci ordusunun karşısındayken ağızları açıkta bırakacak ve tüm dünyayı hayretler içerisinde atan ifadeler kullanıp o ülkeyi kendi ülkesine katmak istediğini söylemek, yanındaki ekibine söz hakkı dahi tanımamak, kibir dolu seremonilerle insanları rencide etmek… Ne ararsanız fazlasıyla bu zamanda var.
Modern olarak nitelenen günümüzde diğer bir görüşe göre post modern– hepimiz devlet başkanlarının, temsilcilerinin veya heyetlerinin farklı ilişkilerine yakından şahit oluyoruz.
Servis edilen haberlere şöyle bir göz attığımızda bazı devlet başkanlarının fütursuzca davranışları işte tam da bu süreçte hepimizi hayretler içerisinde bırakıyor.
Diplomasi, nezaket, teamül, mütekabiliyet… Hasılı içerisine diploması ile ilgili hangi kavramı koyarsanız koyun ağızları açıkta bırakan hal ve davranışları yakından temaşa ediyoruz.
Devlet başkanlarının da birbirlerinin davranışlarından etkilendiği gözlerden kaçmıyor.
Atalarımız “Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan”, “Üzüm üzüme baka baka kararır.” benzetmelerini galiba bugünleri düşünerek yapmışlar.
Diplomasi dilinden ve nezaketinden uzak davranışlarının sergilendiği programların ardından kamuoyuna yansıyan art arda haberler eksik olmuyor ne yazık ki. Avrupa kıtasındaki örneklerine daha gelemedik bile. Varın siz tahayyül edin…
Peki bu diplomasi dediğimiz şey hep mi böyleydi? Yoksa bir zamanlar bu kavramın ve eylemlerin olgunluk içerisinde yürütüldüğü dönem olmuş muydu?
Tabii ki de evet! Hem de asırlar boyu kıtalara, imparatorluklara, devletlere örnek ve rehber olacak bir diplomasi dili doğdu Asr-ı Saadette…
Buraya kadar içinizin daraldığının farkındayım. Gelin âleminizi, ruh halinizi biraz güzelleştirelim. Günümüze ders niteliğindeki örnekleri başlıklar halinde değerlendirelim. Hz. Muhammed’den (sav) önceki sürece değinmeden diplomasiye yeni bir şekil kazandıran o altın devre hep birlikte bakalım.
Efendimiz (sav) devrinde diplomatik misafirler ağırlanırken diğer misafirlerden farklı bir ağırlama uygulaması yapılmamakta ve evdeki imkanlar neyi elveriyorsa bu imkanlarla misafirler ağırlanmaktaydı.
Ağırlama yeri olarak daha önce tahsis edilen haneler kullanılmakta veya mescidin avlusunda kurulan çadır ve özel alanlarda bu iş için özel olarak görevlendirilen sahabelerin yanında misafirler istirahat ettirilmekteydi.
Ağırlama işinde ise Efendimizin (sav) görevlendirdiği islamla ilk şereflenen sahabelerden Bilal-i Habeşi’nin (ra) yalnız sıra hizmetçisi Sevban da görevlendirilirdi.
Efendimiz (sav) misafirlerinin geldiği bölgeye, coğrafyaya, imparatorluğa, sayılarına, Müslim ya da gayr-imüslim olup olmadıklarına, temsil ettikleri kabile ya da kişilerin kimler olduğuna bakmadan herkese eşit davranır ve onlarla sade, samimi bir şekilde ilgilenip ağırlardı.
Hz. Muhammed (sav) gelenleri karşılarken güzel kıyafetler giyer, karşılamada bulunacak diğer sahabelerin de aynı şekilde temiz ve güzel kıyafetler giymelerini arzu ederdi.
Efendimiz gelen heyette heyecanını teskin edemeyenler olduğunda, onları sakinleştirmek ve tereddütlerini ortadan kaldırmak için başlarını mübarek elleriyle sıvazlar, hanesine buyur eder ve böylece teşbihte hata olmasın gönüllerine girerdi.
Bu konuda işte size muhteşem bir örnek:
“Hz. Peygamber (sav) kendisine gelen Adiy b. Hâtem’in elini tutmuş, evine davet etmiş. Evde içi hurma lifi ile doldurulmuş tek minderi Adiy’in altına sermiş, kendisi kuru yere oturmuştur.”
Nezakete bakar mısınız?
Elçilere dönüşlerinde yol azığı hazırlanır ve bahşişler verilirdi. Bazen gelen misafirler için hırkasını çıkartır onları üzerine oturturdu. Aslhabına da verir ve aynı şekilde onların da gönüllerini okşardı. Bu hususta şöyle bir hadisi vardır. Fahr-i Kâinat, Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed (sav) Efendimizin:
“Size bir topluluğun Kerem ve şeref sahibi büyüğü geldiği zaman, ona ikramda bulunun ve saygı gösterin.”
Diğer yandan gelen misafirleri boş bırakmaz, yanlarına uğrayıp hal ve hatırlarını sorar. Aktardıkları her hususla mutlaka ilgilenirdi. Ayrıca kişiye özel iltifatlarda da bulunarak misafirlerini ne kadar önemsediğini her defasında belli ederdi.
İşte size diplomasinin en nezih ve mükemmel örneği. O zamanın, cahiliye devrinin adetlerini, alışkanlıklarını, taassubunu düşünün. Hz. Muhammed (sav) ile birlikte sadece diplomasi dili değil, bütün bir insanlık, kıtalar, asırlar güzelliklerle bezendi. Diplomasi bile O’nunla şeref kazandı. Osmanlı da yüzyıllar boyu bu dille yönetildi, kıtalarda hüküm sürdü.
Kaynak:
1.https/sorunlarla İslamiyet.com/hz-Muhammed-sav- misafirleri-nasıl karşılardı-O