Bakmasını bilene, her şey bir aynadır. Yani ağaç da, insan da, Güneş de, rüzgâr da…
Ne varsa, birer sinema perdesi gibidir. Üzerinde görünen ne varsa, aslında “Ef’al-i İlâhiyenin, “Esma-i Hüsna’nın ve “Sıfatı Kutsiye” nin yansımasıdır.
İşte bu tecelliye VAHİDİYET denir. Vahidiyet, kanunun birliğidir. Yani her şeyde aynı kudretin, aynı hikmetin, aynı iradenin hükmü vardır. Yağmur nasıl ki bir kanunla yağarsa, göz de öyle kırpılır. Yıldız nasıl bir kanunla dönerse, parmak da öyle hareket eder. Hiçbir şey kendi başına değildir.
Ama işte burada ince bir sır gizlidir. Kimse Allah’ın zatının birliğinde (ehadiyet) şüphe etmiyor. Ama mesele icraata gelince maalesef şerikler türeyiveriyor!
Mesela parmağını oynatan insan, o hareketin kaynağını kendinden sanıyor. Kalbi çalıştıran, gözü açan, adımı attıran güç, sanki “kendisi” oluyor. Halbuki o hareket de bir tecellidir. Sadece sende görünür, senden çıkmaz.
İşte Risale-i Nur’un tam burada önemli bir tespiti var:
“Vahdet-i vücûtçular der ki: “Her şey hayal, sadece Allah var.” Yani mevcudatı inkar eder, varlıkları yok sayar.
-Risale-i Nur İse der ki: “Her şey vardır ama her şey, sadece Allah’a perdedir.”
Aynasın ama aynada yansıyan sen değilsin. Tablacısın ama üzerini donatan sen değilsin. Perdesin ama hakikat senden ibaret değil.
Madem bir ağaç meyveyi kendi yapmaz, madem bir inek sütü kendi icat etmez, madem toprak, başına buyruk olarak bir bitkiyi bitirmez… O halde insan da aynıdır, yaptığı hiçbir şeyi kendine mal edemez.
Parmağı oynatan da Allah’tır. Sözü söyleten de O’dur. Sana düşen sadece ayna olmaktır.
Ama bu sır anlaşılmadığında, insan kendine tesir veriyor, tabiata kudret yüklüyor… Ve farkında olmadan şirk bataklığına adım atıyor.
Unutma: Sen tabla değilsin, tablacı değilsin. Sen sadece tablayı taşıyansın. Sende görünen, senin değildir.
Tevhid budur. Risale-i Nur’un, Kur’an’dan aldığı mesleği budur. İnsanı şirkten kurtaran da, insanı gururdan arındıran da işte bu derin bakıştır.
ALLAH RESULÜ’NDEN MÜJDELİ HABERLER
Hz. ibni Amr binel- Âs’dan (ra):
Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Merhamet edenlere, Rahman da merhamet eder. Yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebû Davud, Edep, 58)
Muâz bin Cebel anlatıyor: “Ben Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu duydum:
“Allah Teâlâ buyurdu: Benim rızam için birbirlerini sevenlere, benim rızam için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim rızam için birbirlerine son derece ikram edenlere muhabbetim sabit (vacip) olmuştur.” (Müslim, Bire,37)
Hz. Ebû Zer’den (ra): Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: “İnsanlara kötülük yapmaktan uzak durursan, bu da kendi kendine verdiğin bir sadakadır” (Müslim, İman, 259)
Hz. Ebû Hureyre’den (ra):
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim darda kalan bir borçluya zaman tanırsa, veya alacağının tamamını veya bir kısmını borçluya bağışlarsa, Allah kıyamet gününde hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde kendi arşının gölgesinde gölgelendirecektir.” (İbn-i Mace, Sadakat, 14)