Araştırmalar yalnızlık duygusunun insanların iç dünyasında gittikçe kök saldığını gösteriyor. Her ne kadar kalabalıklar içinde olsa da insanlar yalnızlıktan mustarip. Modern hayatın getirdiği kaçınılmaz bir sonuç olarak, Batı medeniyeti insanları mutlu edemedi. Her şeyin maddeye, paraya, başarıya indirgendiği bir anlayış, insanları bencil yaptı ve manevi dünyalarını çoraklaştırdı.
Bizim toplum olarak bir avantajımız var. Bizi birbirimize bağlayan dinimiz, aile yapımız ve geleneklerimiz gibi manevi değerlerimiz var. Bu bağların her biri, toplum hayatımıza can verirken ruh dünyamızı da manevi olarak güçlendiriyor.
Bir toplantımızda yanlışlık konusunu konuşurken, manevi bağlarımızdan biri olan “selamlaşma” âdetinin terapi etkisi yaptığı dikkatimizi çekti. Bu esnada, Peygamber Efendimizin (sav) “Selamı yayın” emrinin bireyden topluma ne kadar büyük faydalar sağladığını fark ettik.
Mesela en basit anlamıyla, birisine selam vermekle, “Sen yalnız değilsin, seni görüyorum, senin farkındayım, seni önemsiyorum, sana muhatap olarak değer veriyorum, sen değerlisin, seni iletişim kurabilecek bir insan olarak görüyorum, biz kardeşiz, sana dua ediyorum, Allah’ın selamı ve esenliği senin üzerine olsun…” gibi pek çok mesajı da iletmiş oluyoruz. Selam verilen insan bu anlamları bilinçli olarak düşünmese dahi, selamın taşıdığı bu olumlu mesajlar, o kişinin ruhunda karşılık buluyor. Aynı zamanda bu manalar, tam da yalnızlıktan şikayet eden insanların hissettikleri olumsuz duyguların karşılıkları…
Yani dinimizin hayatımıza hediye ettiği sayısız güzelliklerden sadece birisi olan selamlaşma dahi fertlerin ruh sağlıklarını olumlu etkiliyor, insanları birbirlerine yaklaştırıyor, sosyal bağları da güçlendiriyor ve dolayısıyla toplumu onarıyor.
****
Konuşma sırasında hayret ettiğim bir şey de duydum. Aramızdan birisi selam ile ilgili hatırasını anlattı ve sadece selamlaşma ile namaza başlayan komşularından bahsetti. Yeni taşındığı semte yakın olan camiye yürüyerek gidiyormuş. Bir gün yolu üstündeki komşusuyla tanışmış. Sonrasında ise hemen her gün namazlara giderken ne zaman denk gelseler de o komşusuna selam verip hal hatır sormuş. Fazla bir muhabbet falan olmadan samimi bir selamlaşma…
Aradan 3-5 ay geçmiş ki, o komşusu camiye gelmeye başlamış. Sadece selamlaşma ile komşusunun hayatında böyle olumlu bir değişime şahit olmak bu arkadaşımızı da hayrete bırakmış. Ve kendi kendine bundan sonra selamlaşmaya daha çok özen göstereceğim diye azmetmiş.
Bu tecrübe, selamın dönüştürücü gücünü gösteren tek örnek değilmiş. Arkadaşımız, birkaç yıl sonra taşındığı yeni mahallede bu güce bir kez daha, hatta çok daha çarpıcı bir şekilde tanık olmuş. Dış görünüşünden selamı alacağından şüphe ettiği insanların bile selamdan memnun olmaları bu arkadaşımızı daha da cesaretlendirmiş.
Fakat asıl sürpriz onu bekliyormuş. Camiye giderken hemen hemen her gün yolda karşılaştığı, fakat tekin görünmeyen birisi varmış. Hani neredeyse durduk yere insana saldırabilecek hissi veren birisi imiş. İlk başta selam vereyim mi diye tereddüt etmiş. Açıkçası korkmuş. Ancak korkusunu yenip selam vermiş. Adam yarım ağızla selamı almış. Başka bir gün yine selam, diğer gün yine selam… Derken o adam selamları daha işten almaya başlamış. Üstelik o da selam vermeye başlamış.
Ama arkadaşımızın yaşadığı asıl sürpriz o adamı camiye görmek olmuş. Hem de saçını başını düzeltmiş, daha düzgün bir kıyafet giymiş ve namaza gelmiş. Sonrası mı? Namazlara devam etmiş. Ayrıca o ürkütücü hali de gitmiş…
Arkadaşımız bunları anlatırken, selamlaşmanın insanlar üzerinde bu kadar önemli ve güzel etki bırakması karşısında hayretini gizleyemiyordu. Sadece samimi bir selam, insanları nasıl da değiştiriyor, güzelleştiriyordu. Peygamber Efendimizin “Selamı yayın” emrinin değerini ben şimdi daha iyi anlıyorum diyordu.
****
Evet bilim adamlarımızı “selamlaşma” emrini ve bunun fert ve toplum hayatındaki etkilerini incelemeye devam ediyorum. Selamlaşmanın yaygınlaşması, yalnızlık duygusuna karşı da basit ve etkili bir çözüm olabilir. Selamlaşma, her birimizin duygu dünyasına terapi olduğu gibi, toplum binasını da sağlamlaştıran harç görevi görüyor.
Peki, böylesine dönüştürücü bir güce sahip olan “selam” kelimesi, kökeninde hangi derin anlamları barındırıyor. Sözlükte “kusursuz olmak, kurtulmak, rahatlamak” anlamındaki selam Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde “Eman, Kurtuluş, Esenlik, Barış” manaları yanında “selâmlama” anlamında da geçer. Allah’ın bir ismi de “Selâm”dır. “Yarattığı varlıkların afet ve belalardan kurtaran, zulmetmeyen, güven arayanları güvene erdiren” demektir. O’nun hakiki selametin kaynağı olduğunu ifade eder.
Cennetin ismi de Dârü’s–Selâm’dır. (selam yurdu Cennet).
Selam kelimesi müminlere, ümit ettiklerinin de fevkinde her türlü nimete, güzelliğe erişmelerini ve artık her türlü korkulardan uzak olduklarını müjdeleyen bir kelimedir.
Yazımızı bu ayetlerde o yüce selamı duyanlardan olmak duasıyla bitirelim:
“Allah kullarını Darü’s–Selâm’a (selam yurdu Cennet) davet ediyor…” (Yunus Suresi, 25)
“Selamün aleyküm, amellerinize karşılık olarak girin cennete.” (Nahl, Süresi, 32)
“Cennetin kapıcıları onlara: ‘Selamün aleyküm, ak pak olarak geldiniz. Artık ebedi olarak kalmak üzere girin buraya’ derler.” (Zümer Süresi, 73)
“Allah, orada müminleri selamlar” (Yasin Suresi, 58)
“Melekler müminleri selamlar” (Ra’d, 24)
“Müminler de birbirlerini selamla karşılarlar.” (İbrahim Suresi, 23)