KAPTAN COUSTEAU (KUSTO) VE HEBA EDİLEN BİR KUR’AN MUCİZESİ

Yayınlama: 24.09.2025
A+
A-

“İki Denizi salıverdi ki birbirine kavuşurlar. Aralarında ise bir engel vardır; karışmazlar.” (Rahman Suresi, 19–20)

“İki denizi birbirine salıveren de O’dur. İşte şu susuzluğu gideren tatlı bir su, diğeri de tuzlu ve acı bir sudur. Aralarına ise Allah, birbirlerinin sınırlarını aşmaktan alıkoyan bir engel koymuştur.” (Furkan Suresi, 53)

Meşhur kaptan Cousteau (Kusto), ekibi ile yaptığı bir araştırma sonucunda iki okyanusun karşlaştığı yerde, birbirlerine hiç karışmadığını ve okyanusların adeta böyle görünmez bir perde ile ayrıldığını keşfetmişti.

Bu keşfini söylediği Müslüman bir ilim adamı da bu olayın Kur’an’da haber verildiğini anlatıp ilgini ayeti de ona gösterince Kusto buna hayran kalmıştı.

Bir havuz veya küvet içinde, orta yerine bir perde koyarak, her iki tarafına, hem yoğunluk hem de renkçe farklı 2 sıvı ile doldurduktan sonra, aradaki perdeyi çekerseniz, hemen olmazsa bile bir süre sonra her iki sıvı da birbirine karışmaya başlar. Fiziki olarak bu gayet normal bir olaydır.

Fakat bu iki denizin suyu yenilerde değil, belki dünya kurulduğundan ve denizler doldurulduğundan beri hep böyle kaldığına göre, arada öyle bir engel vardır ki, milyonlarca yıl beklediği halde, hala daha birbirine hiç karışmadan durmaktadır.

Gökyüzünden o uzaydan çekilen fotoğraflarla da tesbit ve ispat edilen bu önemli keşif, ilim dünyasında hayranlık uyandırmaya devam etmektedir. Farklı iddialar gündeme getirilse de konu açıktır. Çekilen fotoğraflarda, iki deniz ince bir çizgi üzerinde birleşmekte ve bu olay renk farklılığı olarak da çıplak gözle görülebilmektedir. Aynen Kur’an’da da bildirildiği gibi, iki deniz arasında suların birbirine karışmasına engel olan (fiziki olarak görülmeyen) sırlı bir perde vardır.

Bu keşif İslam dünyasında büyük bir sevinçle karşılanmıştı.

Fakat Müslümanlar, ilâhi bir mesaj olan bu önemli keşfi, Kur’an-ı Kerim’in bir Allah lafzı olduğunu dünyaya ispat etme fırsatı olarak görmek ve göstermek yerine, koyu bir Hristiyan olan Kusto’nun  🥗Müslüman olup olmadığını tartışmaya başladılar.

Bazıları, yine aynı Neil Armstrong’da yaptıkları gibi, hemen Kusto’nun islamı kabul ettiğini ilan ettiler ve Kusto da bu iddiaları kesin bir dille reddetti ve böylece, bu ilâhi mesajın mucizevi çarpıcı etkisi de gölgelenmiş oldu.

Ne yazık ki; Müslümanlar bu ilahi mesajı, Kusto’ya tasdik ettirip, dünyaya, Kur’an’ın bir mucizesi olarak ilan etmek yerine, mesajı getirenin, yani tablacının mahiyeti ile uğraştılar. Sonuçta Kusto, Müslüman olmayı değil de, sanki doğruluğunu bizzat kendisinin ispatladığını o mucize  Kur’an ayetini reddetmiş gibi oldu.

Aslında bu olay ile Cenab-ı Allah bu aymazlar grubuna, yine bu tablacı vasıtasıyla bir tokat atmıştı. Fakat onlar hala bu ilahi mesajdaki hikmetin farkında değillerdi.

Çünkü Cenab-ı Allah eğer bu mesajı koyu bir Hiristan yerine Müslüman bir denizci ile gösterseydi,  muhakkak ki herkes “Dervişin fikri neyse zikri de odur” deyip gülüp geçecek idi.

Yine Kaptan Kusto gibi koyu bir Hristiyan ile gönderdikten sonra da ona hidayet nasip etseydi, belki o zaman da, “Bu adam Müslüman olduktan sonra, mesleğini İslam dinine hizmet etmek için kullanıyor ve yalan söylüyor” diyecekler ve bu mesajın yine değeri olmayacaktı.

Yani bu mesajın bir Hristiyan eliyle duyulması daha değerli ve ilâhi hikmete daha uygun olduğu için Kader olayı böyle takdir etmişti. Fakat ilâhi hikmeti anlamaktan aciz bazı Müslümanlar hem Kur’an mucizesini takdir edemediler. Hem de bu mucizeyi İslam’ın hak olduğunu ispat etmekte kullanamadılar.

****

Bu olaya verilen yanlış tepkinin ardında bir gerçeği anlamamak da vardır. O da şudur: Kişi, tevhid delillerini görüp, inkardan vazgeçse bile, iman etmesi hiç de kolay değildir.  Bediüzzaman’ın dediği gibi; “İnkar etmemek başkadır, iman etmek ise bütün bütün başkadır. (Emirdağ Lahikası, 203)

“Bu tanım, nehirlerin denize döküldüğü yerlerdeki haliç ve deltalara uygun düşmektedir. Alt ve üst akıntılarla her iki tarafa doğru cereyan edebilecek karışma, hiç kuşkusuz, nehirleri ifsad ederdi. Ancak haliç ve deltalar böyle bir karışmayı önlediği gibi, nehir sularının biriktirdiği organik ve inorganik maddelerle son derece zengin bir yapıya kavuşmakta ve denizlerin de, karaların da en bereketli bölgeleri haline gelmektedir. Nehirler ile onların döküldüğü denizler arasında gidip gelen bir kısım hayvanlara ise Allah mucizevi bir özellik vermiştir. Bu balıklar denize açıldıkları zaman, tuzlu su onların vücutlarında da bir engelle karşılaşır, arıtılır ve tuz fazlası vücuttan atılır. Bu arada, benzer bir durum, bir boğazla birbirinden ayrılan çeşitli denizler ve okyanuslar arasında da tespit edilmiş. Mesela, Cebelitarık Boğazının iki yanındaki iki denizde farklı tuzluluk seviyeleri belirlenmiştir. Diğer yandan, bu ve benzeri ayetlerde geçen “iki deniz” tabirine, temsili olarak mü’min ile kafir, Dünya ile Ahiret, görünen ve görünmeyen Âlemler gibi çeşitli anlamlar yükleyenler de vardır.” (Kur’an Meali, Furkan suresi 53 ayetin açıklama kısmı)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.