Arafat, insanların karşılıklı bilişmesi, tanışması demektir. Sevginin kaynağı bilişmektir. Hz. Peygamber (sav):
“Hac Arafat’tır.” derken tam da bunu kastetmiştir. Ey insanlar tanışın, bilişin, yaklaşın, göreceksiniz ki aynı vücudun parçaları, aynı canın tezahürlerisiniz!
Kaynaklar hac için “Kutsal sayılan mekânların, yılın belirli vaktinde, belirli çerçevede ve belirlenmiş seremonilerle, maddi, manevi veya ahlaki faydalar umarak ziyaret edilmesi” tanımını yapıyor.
Her dinde ve kültürde karşılığı bulunan Hac, İslam’ın, mensuplarına yüklediği 5 temel yükümlülükten biridir. Hatta denilebilir ki Kur’an-ı Kerim’in öngördü “kucaklayıcı, kuşatıcı ve katılımcı, medeni insan” tipinin var edilip sürdürülmesinde en birinci emirdir. Çünkü Hac; kültürlerin, siyasi ve ekonomik yapıların insanlar arasında yarattığı farklılaşmaları; küçümseme veya büyüklenmeleri temelinden sarsan bir ameliyedir! İnsanları eşitleyen bir deneyimdir.
MEKÂNIN KUTSALLIĞI
Haccın en temel unsuru “Kutsal Mekân” ve o mekânda, belirtilen vakitte ve miktarda vakfe (veya eylem=menâsik) yapabilmektir. Bir seyahatin hac sayılabilmesinin şartıdır bu.
Normal bir bakışla diğer mekânlardan hiç de farkı olmayan bir yerin kutsal sayılması ise, iki veya üç şekilde olabilir. Ya o mekânın “İlâhi tecelliler”e mazhar olmuş olması veya ilâhi tecellilere mazhar olmuş bir insanla ilintili olması gerekir.
Bir üçüncüsü ise insanların o mekânlarda haşyet duyabilmeleridir. Bu haşyet de ya esrarengizlik veya korku yahut Arafat’ın olduğu gibi maddi-manevi arınma/ şifa duygusu ile oluşur.
İslam dininin kutsal saydığı ve Hac ibadetinin esası kıldığı mekânların büyük çoğunluğu Hz. İbrahim (a.s), ve Hz.Âdem’in (a.s) hayatlarında gerçekleşen İlâhi tecellilerle alakalıdır.
Hac esnasında ziyaret edilen yerlerin ve yapılan eylemlerin (menâsik) tamamı İlâhi kudretin kendisini açığa vurduğu veya muhatabın bunu gördüğü, hissettiği ve karşılığında sergilediği minnet ve hareketlerdir.
KABE-İ MUAZZAMA VE ARAFAT
Meselâ, KÂBE-İ MUAZZAMA, İlâhi buyruk ve işaretle insan Hz.Âdem (a.s) eliyle yapılmış bir mabettir. Zemzem, Hz. İbrahim’in (a.s) eşi Hz.Hacer’in (Ra) ‘İlâhi murad’a teslimiyeti’ neticesinde kendisine lütfedilmiş bir sudur. Arafat, Hz. Âdem (a.s) ile Hz. Havva’nın (Ra) birbirine kavuştuğu yerdir ki taraflar birbirini tanıyabildikleri için oraya Arafat (karşılıklı bilmeler/bilişmeler) denmiştir. Peygamberimiz (sav) “Hac Arafat’tır.” buyurarak hacca, muazzam bir insani boyut katmış; Hac ibadetine, “medeniyet-i fazıla”ya (insaniyet-i Kübra= İslam) giden yolda büyük bir görev yüklemiştir.
Hz. Hacer (Ra), bir kadın olarak küçücük bir çocukla, gölge ve su bulunmayan bir çölde kalmayı, sırf İlâhi buyruk olduğuna inandığı için göze almıştır. Zemzem, onun bu samimi teslimiyetinin eseri, mucize olarak yerden fışkırmış bir sudur.
Hz. Âdem’in (a.s) cennetten dünyaya gönderilme hadisesi malum. Hz .Âdem (a.s) uyarıya rağmen nefsine mağlup olup yasak meyveyi yiyince eşiyle birlikte dünyaya gönderildi. Hz. Âdem (a.s) çok üzüldü ve dünyaya gönderilişinin ilk zamanlarında vaktini hep Rabbi’nden af ve bağış dileyerek geçirdi. Sonunda affedildiği haberini melekler ona getirdiğinde Hz.Âdem Mina bölgesinde bulunuyordu.
MİNA
Mina (Muna) minnet duymak anlamına gelir ki, burada sayısız İlâhi tecelliler gerçekleşmiş. Bunların ilki Hz. Âdem’in (a.s), affedildiği haberini burada almasıdır. Hz. Âdem (a.s) bu haberden dolayı Rabbine büyük minnet duydu ve o bölgeye, (minnet duyduğum yer) anlamında “Muna” (Mina) dedi.
Mina aynı zamanda Hz. İbrahim’in (as) Hz. ismail’i (as) kurban etmek için bıçak altına yatırdığı yerdir. Hz. İbrahim (as), bu iradesini açığa vurduktan hemen sonra Allah (C.c) “Ey İbrahim gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Biz ‘Muhsin’ olanlara böyle davranırız.” (Saffat Suresi, 102 -111) deyip ona Hz. İsmail’in (as) yerine kurban edilmek üzere bir koç indirdi. Ve böylece Mina, bir kere daha o isme layık bir yer olma şerefini kazandı.
ŞEYTAN TAŞLAMA VE CEMERAT
Bugün Cemerat (şeytan taşlama yeri) diye bilinen bölge ise küçük İsmail’in şeytan (ve nefsi) ile mücadele ettiği yerdir. Hz. İbrahim (as), gördüğü rüya üzerine Hz. ismail’i (as) kurban etmek istediğini oğluna söyledi. Hz. İsmail (as), “Babacığım sana emrolunanı yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun.” (Saffat,102) dedi. Birlikte Mina’ya doğru giderken, şeytan Hz. İsmail’e (as) görünerek, onu babasına itaat etmekten vazgeçirmek istedi. Hz. İsmail (as) şeytanı gördüğü her seferinde yerden taş alıp ona attı.
İşte “Şeytan taşlama” -ki aynı zamanda kişinin içindeki vesveselerle mücadelesini ve Allah’a (c.c) isyan eden tarafını da sembolize eder. ‘Menâsik’ i de böyle ortaya çıktı.
VUSLAT’IN SON MERHALESİ MÜZDELİFE
Müzdelife, Arafat vakfesi sırasında tehir edilmiş akşam namazının yatsı ile birlikte kılındığı (Cemm-i tehir) 9 Zilhicce’yi 10 Zilhicce’ye bağlayan gecenin geçirildiği yerdir. Burada şeytan taşlamak için 70 taş toplanır. Yani hazırlık yapılır. Müzdelife’de Peygamberimiz (sav) gözü yaşlı bir şekilde Rabbine iltica etmiştir. Çünkü Müzdelife ‘yaklaşmak, yakınlaşmak’ anlamındadır. Artık vuslata ermek bakımından son merhalededir insan.
Nefsi’nin tüm arzularını ayaklarının altına almış, bütün tereddütlerini geride bırakmıştır. Rabbine kavuşmanın sembolü olan Kabe-i Muazzama’yı tavaf etmeye çok yaklaşmıştır!
TAVAF
Tavaf, tüm evrendeki seyyarelerin ve zerrelerin hareketine bilinçli bir katılıştan ibaret! Evrendeki her şey bir felekle (yörüngede) döndüğü gibi, kul da kalbinde tercedilen büyük bir aşk ve iştiyakla Sultan-ı Ezeli’nin muhabbeti etrafında bir kelebek olmaya hazırdır artık!
Kabe-i Muazzama’nın etrafında atılan her bir tura ‘Şavt’ denir. 7 Şavt yapıldığında TAVAF tamamlanmış olur.
Mevlana’nın “Göklere baktım felekler, yere baktım zereler dönüyordu. Ben de kalktım ben de döndüm” diye “Sema’ı” tarif ederken temas ettiği döngü budur işte… Aşk ve cezbe içinde ilâhi güzelliğin etrafında ışığa üşüşen kelebekler gibi İlâhi aşka atılmak! Evrendeki zerrelerden bir zerre olmak! Bütüne karılmak. Bir buz parçası halinde olan benliğini, İlâhi vecd havuzunda eritmek…
İşte tavaf!
Tavafın her bir şavtı ise, hem bir günü, hem insan ömrünü sembolize eder. Eşyanın ve insanın varlık sahasına çıkışının, gelişip büyümenin, sıkıntılarının yaşama azminin ve nihayet yaşam macerasını tamamlayıp sonsuza karılmasının kısa bir serencamıdır şavt!
RABB’E GÜVENMENİN VE TEVEKKÜLÜN EN GÜZEL HÂLİ: SA’Y
SA’Y, Sefa ve Merve tepeleri arasında hervele yapmak; faniliğin ve imkansızlığın içinde, umuda sarılmak, olabilirliğe inanmak Rabb’e güvenmenin ve tevekkülün en güzel halidir Sa’y! Umudunu kesmeden Rabbin lütfunu aramak! Kendinizi Hz. Hacer (Ra) validemizin yerine koyun. Erzağınız, suyunuz bitmiş ve beraberinizde küçücük bir çocuk…Hz.İbrahim (as) onu orada bıraktığında, Hz.Hacer (Ra) “Ey İbrahim gerçekten Rabbin mi bizi burada bırakmanı söylüyor?” diye sormuştu. “Evet” cevabını alınca da “Korkma git. Allah (c.c) bizi zayi etmez.” demişti.
İşte şimdi o umudun açığa vurulmasının vakti idi. Hz. Hacer (ra) iki tepe arasında koşup duruyordu. Bir damla su yahut bir gölgelik bulmak için. Vadiye indiğinde oğlu İsmail’ini bıraktığı yeri göremiyordu. Her annenin refleksiyle onu göremediği yerlerde hızlanıp ilk tümsekte evladına bakıyordu. Yedinci kere Safa tepesine çıkmıştı ki İsmail’in üstünde dönen kuşları gördü ve öldü zannıyla hızla yanına geldi. Oysa orada muazzam bir mucize gerçekleşmişti.
Allah (c.c) Hz. İsmail’in topukları altından bir pınar fışkırmıştı. Hz. Hacer (Ra) bırakmadı su aksın. “Zamma, Zamma” (Birik, birik ey su)” diye etrafını kumlarla çevirdi. Onun soyundan gelecek en güzel Nebi Hz.Muhammed (sav) bu hadiseyi anlattığında “Neden bırakmadın anacığım, aksaydı ya” diyecektir…
HAC HİCRETTİR
Evet, Hac serâpâ benzeyen mucizelerle dolu o mekânlarda, o hatıraları deneyimlemenin bir seremonisidir . Ama sadece bundan ibaret değil. O aynı zamanda bir hicrettir. İnsanın statülerden, mevkilerden, dil, din ve kültürün kişiye yüklediği dünyevi kalıplardan soyunarak salt bir varlık olarak Rabbin kudretine karılmayı da deneyimlemesidir.
Hac kişi için, bütünün içinde bir damla olmayı temsil eder. Her insanın, içinde taşıdığı ve Allah’a (c.c) varıncaya kadar da yatıştıramayacağı saklı, derin hasretin sılasıdır Hac! Kulun ilk zuhur ettiği kaynağa varmasıdır… Ama yüklenmiş, ama olgunlaşmış, ama bir tane iken başağa dönmüş olarak…