İslam Âlemine Reçete Çağlar Ötesi Bir Hutbe: Hutbe-İ Şâmiye
Bediüzzaman, 1911 yılında bahardan güze Şam’a bir seyahat gerçekleştirir.
Bu seyahatinde Şam ulemasının talebi üzerine Emevî Camii’nde bir hutbe verir. Bu hutbe Şam’da Arapça olarak bir hafta içinde iki defa basılır. 1951 yılında bizzat müellifi tarafından Türkçe’ye tercüme edilir. Arapça aslı normal bir Cuma hutbesinde okunacak boyutta iken, Türkçe tercümesinde müellif hayli güncellemeler yapar, yer yer de dipnotlara ilaveler de bulunur.
Bediüzzaman bu eserinde kendisine ‘Asrın tabibi’ dedirtebilecek bir basiretle İslam âleminin o günkü 6 hastalığa dikkat çekmekte ve her derde derman olan Kur’an’dan aldığı ilaçlarla bu hastalıkların tedavi yollarını göstermektedir.
BU HASTALIKLAR:
1- Ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
2- Doğruluğun sosyal ve siyasi hayatımızda ölmesi.
3- Düşmanlığa Sevgi.
4- Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
5- Çeşit çeşit bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan istibdat.
6- Şahsi menfaatine odaklanmaktır.
“Her hastalık, tabiatının zıddıyla tedavi olunur” esasınca, bunların zıdları hayatımıza hükmettiğinde problem hallolacak, hastalıklarımız iyileşecektir.
Eser dikkatle okunduğunda aslında bu hastalıkların günümüzde de aynen bulunduğu görülür. Gerçi 1911 yılından bu yana İslam Âlemi çapında çok güzel gelişmeler olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Ama bu altı hastalığın tümüyle tedavi edilmediği de acı bir realitedir. Dolayısıyla eserde nazara verilen çözüm önerileri hayatiyetini ve önemini şimdi de korumaktadır.
2024 yılını bitirirken Suriye’de 61 yıldır devam eden “Esad diktatörlüğünün” kitlesel halk hareketiyle sona erdirilmesi bütün dünyanın nazarlarını Suriye’ye çevirmiştir. Bu durum, tarihi Hutbe-i Şamiye’nin hem insanımıza hem de dünyaya sunulmasına uygun bir vasat olmuştur.
KUR’AN ECZANESİ
Kur’an’ın pek çok özellikleri vardır Bunlardan biri de onun bir şifa kitabı olmasıdır. İlgili bir Kur’an âyeti şöyle bildirir:
“Kur’an’da müminler için bir şifa ve rahmet indiririz.”
Kur’an hem fert hem toplum için şifadır. Kalpler onun esasları ile şüphelerden, tereddütlerden, kin ve haset gibi zararlı hallerden kurtulur. Aile hayatı onun düsturlarıyla hayatlanır. Toplum, onun kanunlarıyla kötülüklerden uzak kalır.
Dertlerimizin biri cehalettir. Kur’an bunu daha ilk âyetlerinde “Yaratan Rabb’inin adıyla oku”emriyle tedavi eder. Ayrıca bize Ya Rabbi, ilmimi arttır.”duasını öğretir.
Dertlerimizden bir başkası TEMBELLİKTİR. Kur’an bunu “İnsan için ancak çalıştığı vardır” esasıyla tedavi eder.
Dertlerimizden bir başkası, Müslümanlar olarak birbirimizle yaşadığımız İHTİLAFTIR. Kur’an bunu “Mü’minler ancak kardeştir” düsturuyla tedavi eder. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” fermanıyla bizi bir ve beraber olmaya çağırır.
Dertlerimizden bir başkası EGOİSTLİK yani BENCİLLİKTİR. Kur’an bunu infakı (Allah yolunda vermeyi) emreden ayetleriyle tedavi eder.
İşte Bediüzzaman üstte nazara verdiği 6 hastalığın dermanını Kur’an eczanesinden almakta, muhataplara bunları “Altı kelime” şeklinde takdim etmektedir.
İSLÂM GÜNEŞİ
İslam Dini bütün insanlara gönderilmiştir. Cenab-ı Hak (c.c) Hazreti Peygambere (a.s.m) hitaben şöyle bildirir. “Biz, Seni bütün insanlara ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”
Ancak her ne kadar İslam Dini ana hatlarıyla dünyanın hemen her yerine ulaşmışsa da, henüz bütün insanların dini olmamıştır. Dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri müslümandır. Diğerleri başka dinlere mensuptur veya dinsizdir.
Bediüzzaman, İslam Dinini bir güneşe benzetir. “İslam Güneş gibidir, üflemekle sönmez. Göz kapamakla gece olmaz.”
Güneşin önüne ayın geçmesi veya bulutların perde olması misali, geçmiş zamanda islam güneşinin bütün beşeriyeti aydınlatmasına da aşağıda anlatılacak bazı maniler engel olmuşlardır:
Geçmiş zamanda İslam’ın âleme yayılmasına engel olan durumlar:
1- Ecnebilerin cehli
2- Ecnebilerin vahşetleri
3- Ecnebilerin dinlerine taassupları
4- Papazların ve Ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri
5- Ecnebilerin körü körüne onları taklit etmeleri
6- Bizdeki istibdat
7- Şeriatın muhalefetinden gelen kötü ahlâkımız
8- “Din- ilim çatışması” tevehhümüdür.
İLİM ÇAĞI
Yüzyıldan bu yana ilim ve fen hayret verici ve baş döndürücü bir hızla ilerlemekte, dünyanın hemen her tarafında medeniyet meseleleri öne çıkmaktadır. Bu üçü, “Gerçeği araştırma meyalanını, insafı ve insaniyet sevgisini” üstte nazara verilen 8 manileri birer birer kaldırmaktadır. Böylece İslam’ın önünü açacak, bütün dünya İslam’dan ve Kur’an’ın hakikatlerinden daha rahat ve kolay bir şekilde istifade edeceklerdir.
1- HAKİKATİ ARAŞTIRMA MEYELANI
İnsan Mükerrem bir tabiata sahip olduğundan fıtraten gerçeği arar. Gerçeklerin “Günün birinde ortaya çıkmak” gibi bir tabiatı vardır. Dolayısıyla, gerçeklerin sürekli olarak gizli kalması düşünülemez. İnsanlık âleminde bilimin hükmetmesi, bütün meselelerini akla kabul ettiren İslam’ın daha iyi anlaşılmasına yol açacaktır. Nitekim gerçeği araştıran nice gayr-ı Müslim, 20. yüzyılda ve onun devamında islâmı din olarak seçmişlerdir.
2- İNSAF
İnsaf kelimesi “Nısf” kökünden gelir. “Nısf” ise ‘yarım’ demektir. Bu durumda insaf “yarılamak” anlamını ifade eder. Eskiden insanlar bencillik ve gurur gibi etkenlerle kendilerini daima haklı zannederken, insaf meylinin gelişmesi “Acaba muhatabım haklı ve ben haksız olabilir miyim?” sorularının sorulmasına yol açmış, bu da gerçeğe ulaşmaya neden olmuştur.
Bediüzzaman’ın nazara verdiği “İnsaf” kavramı, günümüzde objektiflik veya nesnellik şeklinde ifade edilmektedir. Bunların zıttı subjektiflik ve öznelliktir. Objektiflik, olguları olmasını istediğimiz gibi değil, gerçekte oldukları gibi görüp kabullenmektir . Subjektiflik ise, verilen hükmün, varılan sonucun kişinin şahsiyet yapısına, özlemlerine, değer yargılarına göre olması, bu ölçülere göre değerlendirilmesi ve nesnelerin özellikleri ile gerçek ilgisi bulunmamasıdır.
3- İNSANİYET SEVGİSİ:
İnsan Mükerrem bir varlıktır. Bunun bir sonucu olarak insaniyete layık bir şekilde yaşamaya meyillidir ve öyle de yaşamalıdır. Bunun kemali ise İslamiyet ile gerçekleşir. Medeniyetin güzellikleri ve felsefî düşünceler, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu teminine yetmemektedir. Cep telefonu alanında mini bir bilgisayar gibi olan akıllı telefonlar çıktığında insanların o tarafa yönelmesi misali İslamiyetin güzelliğini fark eden gayr-ı Müslimler de İslam’a yöneleceklerdir.
Meselenin bir ciheti de şu olabilir. Eskiden insanlar kendi ülkelerinde yaşıyor, dış dünyayı çok fazla bilmiyordu. Ama son dönemde kitle iletişim ve ulaşım araçlarının yaygınlaşması, insanların diyaloglarını arttırdı. Dünya adeta bir köy halini aldı. İnsanlar arasında karşılıklı saygı ve sevgi bağları güçlendi. Bu da İslam’a karşı zihinlerde var olan yanlış ön kabullerin büyük ölçüde yıkılmasına sebebiyet verdi.
Dünyanın hemen her yerinde yardım kuruluşları vardır. Bunlar ihtiyaç olduğunda hiçbir ayırım gözetmeden insanlara yardım etmektedir. İnsanların böyle yardım kurumlarında görev alması ve faaliyette bulunması, küresel çapta bir sevgi atmosferi oluşturmakta ve nice insanı daha objektif düşünür hale getirmektedir.
ELHASIL: Günümüz şartlarında İslam’ın her tarafta ilanının önünde çok büyük engeller yoktur. Kitle iletişim imkanları İslam’ın bütün insanlara takdimine güzel bir zemin hazırlamaktadır. Müslümanlar Allah’ın dinini güzelce yaşadıklarında bu elbette dünyanın dikkatini çekecek, insanlar fevç fevç İslam’a gireceklerdir. Böylece Kur’an’da bildirilen “Allah nurunu tamamlayacaktır.” müjdesi tahakkuk edecek. Hazret-i Peygamberin haber verdiği şekliyle bu din, üzerine güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır.