Birçok İnsan fakir olduğunu düşünür. Oysa her insan, Allah’ın sunduğu imkanlar ve fırsatlar yönünden gerçekten çok zengindir. Eğer bunları değerlendirebilirsek her biri elmastan daha değerli hale gelirler.
Bir öykü anlatılır: Bir grup çoban başka bir bölgeye altın aramak için gitmeye karar vermişler. Yanlarında da yolculuk sırasında dama oynamak için etraftan bir avuç saydam çakıl taşı almışlar. Altın bulacakları yere vardıklarında oradaki insanlardan ellerindeki çakıl taşlarının Elmas olduğunu öğrenmişler. Hemen elmas madenini bulmak için memleketlerine dönmüşler ama maden çoktan bulunmuş…
Her dakikası, her günü elmas kıymetinde olan hayatımızı da elimizde kendi malımız gibi gördüğümüz için değerini takdir edemeyiz. Akar gider elimizden de sonradan fark ederiz kıymetini.
Bu dünya binbir fırsatlarla dolu. John Bunyan’nın “Hac Yolunda” ve “Mü’minin Yolculuğu” adlı eserinde geçtiği gibi, anahtarı yanında olduğu halde bunu unutan ve bu yüzden büyük umutsuzluk sarayında kapalı kalan adam gibi, biz de anahtarımızı kaybediyoruz bazen. Bu anahtar, kendimiz için iyi olanı seçme konusunda verilmiş olan kabiliyetlerimiz. Bizde olanı, başka yerde arıyoruz ve başkalarından yardım bekliyoruz.
Bir hanım altın bileziğini kaybeder ve onun cebinden çalındığına inanır. Yıllar sonra bir gün eskimiş pelerinini elbise yapmak için kestiğinde, pelerinin astarında altın bileziğini bulur. Oysa yoksullukla geçen yılları sırasında çok değerli bir bileziğe sahiptir ama bunun farkında değildir.
Evet, ağızdan çıkan sözün, yaydan çıkan okun, geçip giden hayatın ve kaçırılan fırsatların geri dönüşü yoktur. Şimdi içinizden bir ses yükseldiğini duyar gibiyim:
“Fırsatlar mı?” diyorsunuz. “İmkanlar mı?” diyorsunuz. Elinize bir dergi, bir kitap alıp sayfasını açın ve bir hazinenin içine doğru yürüyün. Beş dakikalık bir tefekkür belki de yararlarınızı açacak, yeni fikirler verecek, daha önce göremediğiniz kapılar açacaktır. Hayat, dikkatli gözlerin ve kalplerin keşfetmesini bekleyen nice hazinelerle dolu. Allah’ın bize verdiği tohum misali yetenekleri, imkanları geliştirmemiz, büyütmemiz lazım. Belki de yapmamız gereken fiili bir dua olarak çabalamak ve hayat bahçemizi çapalamaktır.
ŞÜKRÜNE ŞÜKÜRLER SENİN
Ey Gökleri ve yeri ve içindekileri yoktan yaratan Rabbim,
Ben bir hiçtim. Beni, Sen kudretinle yarattın. Bana Sen vücut verdin, hayat verdin, ruh verdin.
Bunları sen bağışlamasaydın eğer, hiç kimse beni hiçlikten ve yokluktan çıkarıp bu dünyaya gönderemezdi.
Ben bir anne ile babadan doğdum. Ama ben dünyaya gözümü açmadan önce, onlar da nasıl bir bebek beklediklerini bilmiyorlardı. Bana Sen, kendi dilediğin gibi bir suret verdin. Bana, dünyada hiç kimseye vermediğin bir sima verdin. Âlemlerin Rabbi benim yüzümde, sadece bana ait bir eserini nasıl işlemiş, göreyim ve göstereyim diye.
Bana göz verdin, Senin eserlerini göreyim diye. Bana kulak verdin, Senin yarattıklarını Seni nasıl zikrediyor, işiteyim diye. Bana akıl verdin, Seni bulayım diye. Bana dil verdin, seni zikredeyim diye. Bana kalp verdin, Seni seveyim diye.
Dünya ve âhiretin bütün nimetlerini önüme serdin. Ve bana bir arzu verdin: Senden isteyeyim diye. Vermek istedin. Çünkü vermek Senin şânındandır. Onun için bana istemeyi öğrettin.
Aldığım her nefes Senin Rahmetindendir, Yâ Rabbi. Eriştiğim her nimet Senin ihsanındır, Yâ Rabbi. Neş’em, sevincim, mutluluk ve huzurum hep Sendendir, Yâ Rabbi.
Senin gizli ve açık nimetlerinin sayısını bilemem, hayal bile edemem. Bilsem de saymakla bitiremem, Yâ Rabbi.
Yalnız, üzerimdeki en büyük nimetini bilirim: Bana şükretmeyi öğreten de Sensin, Yâ Rabbi…
Ağaçların yaprakları adedince, yeraltı ve yerüstü bütün suların damlaları adedince, yağmur ve kar taneleri sayısınca, sahildeki kum tanecikleri adedince, bütün canliların aldıkları ve verdikleri nefesler sayisinca, gök cisimleri adedince ve bütün zerreler sayisınca Sana hamd ve şükürler olsun Yâ Rabbi…