BOYKOT, SADECE DÜŞMANI ZAYIFLATMAK İÇİN DEĞİL; KENDİMİZİ İNŞA ETMEK İÇİNDİR
Bu Asır, bir kez daha insanlığa ahlâkî bir imtihanın varlığıyla sesleniyor. Gözlerimiz önünde olup biten her şey, sadece maddi bir savaşın değil; aynı zamanda kalplerin, inançların ve hakikatin de mücadelesidir. Boykot süreci İslam’ın ilk yıllarından itibaren süre gelmiştir. Hatırlarsak ilk boykot müşrikler tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, ailesine ve ona inanan Müslümanlara karşı yapılmıştı.
PEKİ MÜSLÜMANLARA UYGULANAN BU BOYKOTTA NELER OLDU?
Boykot süreci, Müslümanların dayanıklılığını ve içsel bağlılığını gözler önüne serdi. Yiyecek ve içecek bulmak neredeyse imkansız hale gelmiş, birçok çocuk ve yaşlı büyük sıkıntılar çekmişti. Ancak buna rağmen Müslümanlar arasında dağılma ya da terk ediş söz konusu dahi olmamıştı. Bilakis, imanî sadakat, kanâat, zühd, sabır ve tefekkür gibi faziletler bu zorluklar içinde onların üstünde daha belirgin bir hal kazanmıştı.
Günümüzde, tüketim sisteminin ve emperyal güçlerin dayattığı kültürel yozlaşma, ekonomik ve ahlâkî boyunduruğa karşı durmak isteyen bireyler ve topluluklar için bu hadise güçlü bir örnektir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve onunla birlikte olanların sergilediği sabır, metanet, kanâat ve sebat; bugünün Müslümanlarına şuurlu tercih yapma, helâl dairesinde kalma, zulme katkı sunmama konularında güç vermektedir.
Boykotu sadece “almama”, “reddetme” olarak algılamak hatadır. Boykot; ahlâkî, imanî, şuurlu bir duruştur. Safını tercih etmektir. Bu şuur dün olduğu gibi, bugün de yarın da aynı şekilde diri tutulmalıdır.
Ve bu çağ, belki de daha evvel hiç olmadığı kadar hak ile batılın ayrıştığı bir çağdır. Bu sebeple bizim de bir “taşımız, sopamız, füzerimiz” olmalı, adı ise kanâat olmalı. Hakta kanâat, helalde kanâat, meşruda kanâat… Çünkü kanâat sadece elde olanla mutmain olmak değil, hakka teslimiyetin ve batıla karşı dik duruşun da adıdır.
Kanâat, modern sistemlerin dayattığı sınırsız tüketimin, gösterişin, güç hırsının karşısında bir ahlâkî kalkandır. Kanâat, boykottan da öte bir şuurdur. Kanâat yerli olanla, olması gerektiği kadar yetinmektir. Kanâat, sömürgeci zihniyetin dayattığı lüksün esaretinden kurtulup sadeliğin şuuruna ermektir. Hattizatında en büyük zenginlik kanâattedir.
Siyonist Yahudilere karşı boykot çağrısı, yalnızca bir ekonomik duruş değil; tarihsel ve ahlâkî bir şuurlanmanın tezahürüdür. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ile başlayan bu duruş, sadece ticari bir tavır değil, aynı zamanda ümmetin akidesini, iradesini ve vakarını muhafaza etme çabasıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (saç) hakikate kastedenlere karşı dururken, ümmetine adalet ve İzzet üzere yaşamayı öğütlemişti. Bugün de mazlumun ahı arşa yükselirken, zalimin nimetini sofralarımızdan kaldırmak bir vecibedir.
BOYKOT, YANLIZCA BİR ÜRÜN LİSTESİ İÇİN DEĞİLDİR
O ürünlerin ardındaki sistematiği, fikriyatı ve gönüllere sızan gafleti reddetmektedir. Ve tasavvuf ehline göre; gafletle yenen lokma, gönül aynasını karartır. O halde, her lokmada bir duruş, her alışverişte bir irade gerekir.
“Şimdi bir Müslüman, kendi din kardeşini bırakıp da onun aleyhinde çalışan ecnebi bir dinsizin malını, metaını alsa; elbette o müttefik düşman kuvvet bulur.”
Bediüzzaman Hazretlerine göre bir mü’minin mü’min kardeşini tercih etmesi, sadece bir ticari tercih değil, bir imanî sorumluluktur.
“BİZDEKİ BİZE YETER”
Bu söz, bu toprakların kadim hikmetidir. Anadolu irfanı, asırlardır üretimden tüketime, ilimden sanata her alanda “kendi özünü korumak” düşüncesiyle yoğrulmuştur. Bu coğrafyada kanaat bir meziyet değil, bir varoluş biçimidir. Yunus Emre Hazretlerinin çanağındaki çorba da Hacı Bektaş Hazretlerinin çilehanesi de Mevlana Hazretlerinin semâsı da bu kanâat fikriyle yoğrulmuştur.
“Kanaat, iktisattır. Kanatsızlık, israftır. İsraf ise bereketsizliğin anahtarıdır.”
BU VATAN AİLEMİZDİR. BOYKOT İSE BİZİM DAİMİ ŞUURLU BİR MESELEMİZDİR
Bu topraklar sadece coğrafi bir mekân değil, ecdadımızın, köklerimizin, ruhumuzun var olduğu ahiretimizin tarla misali durmadan mahsul verdiği cennet mekanlardır. Vatan, bir toprak parçası olmaktan öte; bir inanç coğrafyası, bir gönül haritasıdır. Eğer biz bu vatana “aile” diyorsak, o halde onun üzerine gelen zulüm de bizim yüreğimize inan ateştir. Ve eğer ailemize kasteden varsa, o kastın ürünü olan her şeyin soframızdan, evimizden, gönlümüzden uzak tutmak gerekir.
Boykot, sadece düşmanı zayıflatmak için değil; kendimizi yeniden inşa etmek içindir. Zira biz, yabancı ürünleri tüketmekten vazgeçmeden, kendimiz üretmeye geçemeyiz.
“Müslümanlar, birbirine muamele etmekle mükelleftir. Dinsizlerin icadlarını teşvik etmek, onlara kuvvet vermek zülümdür.”
Bu sözde, ciddi bir yükümlülük vardır. Çünkü zulme rıza, zulüm kadar ağırdır.
KANAAT FÜZEMİZ HAZIR
Modern çağda silahlar yalnız savaş meydanlarında değil, market raflarında, dijital platformlarda ve gönüllerde patlıyor. O halde bizim de bir füzemiz olsun, adı kanâat olsun. Lüzumsuz olana meyli kaldır. Helal ve temiz olana yönelen bir şuurun olsun. Kanâatkâr davranmak modern sistemin sinir uçlarına karşı gösterilen bir iradedir.
Biz bize düşeni yapalım ve kalbimizi kanaat kalkanı ile koruyalım. Soframızı helâller ile donatalım. Neslimizi şuurlu olması için uyandıralım.
Haydi bu zincirden kurtulalım. Kanâat hırkası ile kuşanalım. Zalimin karşısında her gün tazelenerek duralım…