TOPLUMSAL ÇÜRÜMENİN GÖRÜNMEYEN YÜZÜ…

Yayınlama: 11.11.2025
A+
A-

Ekonomik krizler…

Evet, tarihin her döneminde yaşanmıştır. Dün vardı, bugün var, yarın da olacaktır. Dolar düşer, altın çıkar, işsizlik artar, alım gücü azalır. İnsanlar bir şekilde sabreder, direnir, bir lokmayı bölüşür, günü gelir atlatır. Ama hayatımızda öyle bir kriz var ki; ne dövizle ilgisi var, ne faizle, ne enflasyonla…

Bu kriz; “toplumsal çürüme” dediğimiz, sessiz ama derin bir sarsıntıdır.

Toplumsal çürüme, yalnızca ekonomik darlıkla değil, ahlaki çöküşle başlar. Ahlaki değerler zayıfladığında, toplumun temeli sarsılır. Bugün sokakta, okulda, iş yerinde, aile içinde yaşadığımız birçok problemin kaynağı, bu çöküştür.

Bir zamanlar televizyonlarda müstehcen bir sahne çıktığında utanılır, kanal değiştirilirdi. Şimdi, aynı sahneler dizilerin olağan akışı haline geldi. Sabah programlarında her gün ihanet, cinayet, aldatma konuşuluyor ve insanlar bu acı olayları “eğlence” gibi izliyor. Çocuklarımıza izlettirilen çizgi filmler bile artık masum değil; şiddet, hile, bencillik normalleştiriliyor.

Toplum, duyarsızlaştırıldı.

Eskiden bir cinayet işlendiğinde günlerce ülke ayağa kalkardı. Şimdi aynı gün içinde birkaç cinayet haberi arka arkaya geçiyor ekranlardan, kimsenin yüzü bile değişmiyor. Çünkü artık “alıştık”.

Ve işte bu “alışkanlık”, çürümenin en tehlikeli halidir.

Bir bakıyoruz, en ufak tartışmada insanlar silaha sarılıyor. Trafikte, markette, okulda, hastanede… Artık herkes öfkesini kontrol edemiyor. Çünkü şiddet bir çözüm biçimi gibi gösteriliyor. Sosyal medya da bu ateşi körüklüyor. Linç kültürü, hakaret, dedikodu, iftira…

Gerçek dostluklar azaldı, komşuluklar bitti, aile bağları zayıfladı.

Herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor.

Herkes görüyor ama kimse anlamıyor.

Bu çürümeyi sadece televizyonlara ya da siyasilere yükleyemeyiz. Suç biraz da hepimizde.

Evimizde neyi izletiyoruz?

Çocuklarımıza hangi değerleri aşılıyoruz?

Sosyal medyada kimi alkışlıyoruz, kimi örnek gösteriyoruz?

Birbirimizi kırarken, toplumun ruhuna da bir darbe vurduğumuzu unuttuk.

Peki çözüm ne?

Toplumsal çürümenin panzehiri, yine toplumsal diriliştir.

Yani değerlerimize, inancımıza, insanlığımıza yeniden sarılmak.

Aileyi yeniden merkeze almak.

Çocuklara “başarı” kadar “vicdan” da öğretmek.

Okullarda sadece bilgi değil, ahlak ve empati eğitimi vermek.

Medyada şiddeti, ihaneti değil; dayanışmayı, sevgiyi, saygıyı öne çıkarmak.

Yerel yönetimlerden STK’lara, bireyden devlete kadar herkesin bu konuda bir sorumluluk alması.

Unutmayalım;

Bir toplumun çöküşü, ekonomisiyle değil, ahlakıyla başlar.

Ve bir milletin yeniden dirilişi, insanlık değerlerini hatırlamasıyla mümkündür.

Toplumsal çürüme bir virüs gibidir; fark edilmez, ama derinden işler.

Eğer bugün farkına varmazsak, yarın çok geç olabilir.

Ama umudumuz var, çünkü her karanlığın sonunda bir ışık yanar.

Yeter ki o ışığı, kendi içimizde yeniden yakalım.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.