Sağlama diye bir şey vardı biz ilkokuldayken. Öyle şimdiki gibi işlemi yapmak yetmezdi. Bir de çözümümüz doğru mu diye onu kontrol ederdik.
Öğretmenlik hayatımda da öğrencilerime matematikte, dört işlemle alakalı sağlama yaptırırdık. Yapılan işlem doğru mu diye kontrolünü yaptırırdık. Kulağa angarya bir iş gibi gelse de bir kendinden emin olma, bir güven duyma meselesiydi bu o zamanlar için. Sanki inşaatın temellerini atarken düzgün malzemeler kullandım, bak daha da yıkılmaz bu bina demek gibi fiyakalı bir şeydi. Kimseler de başımızda durmazlığı yapalım diye. Öğretmenin zoruyla yapıldığını da hatırlamam. Kendi sonucumuzun doğruluğunu da yanlışlığını da bir bulurduk.
Özellikle çarpma işlemini her yapışta ardından sağlamasını yapmadan onu bitirmiş saymaz, ne hikmetse sağlama yapmadan işlemin başından uzaklaşamazdık. Hele bir de doğru çıkmışsa değmesin kimse keyfimize.
Ekonomi Bakanının kalkınma planı için yapacağı çalışma ya da ülkenin gayri safi millî hasılasının o ülkenin nüfusuna bölünmesiyle kişi başına düşen miktarını hesaplamanın bu kadar forsu olamazdı.
Elimizin ayasına pek de uygun olmadığı için avucumuzdan dışarı taşan ve ucu yeni açıldığı için sipsivri olan kalemlerimiz işlemin yanında büyük bir çarpı işareti çizerdik hemen. İki tarafı eşit bulursak yaptığımız işlem doğru demekti. Doğru olması ne kadar mühimdi.
Yaptığın işi teyit etmekti bir nevi. Cevabı bulunca parmak kaldırırsın ya da tahtaya kalkarsın büyük bir gururla. Hoca işlemi tamamladıktan sonra “Neyi unuttuk?” derse anlardık ki sağlamasını yapmamızı istiyor. Hiç tereddüt etmeden cevap verirdik. “Ne malûm, yapacağız öğretmenim.”
Geçen bir vesile ile konusu açıldı da çocuklara “sağlama” deyince pek pel baktılar yüzüme.
Şimdi böyle sağlama deyince toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerinin eski isimlerini ezberden “cem, tarh, darp ve taksim” diye söyleyince çok yaşlı sanacaklar beni. Yok, o zamanlarda okumadım ama kelimeler üzerinde düşünme merakım var biraz. Cem çok belli ki “toplama, toplanma” dan mülhem. Cami, cemiyet, cemaat ile ilişkisi malûm. Taksim ise “dağıtım”dan gelmiş olabilir. Üleştirmek de diyebiliriz. Pay etmek, “böl”mek…Diğer ikisi için bir şey çıkaramadım fakat darp büyük, şiddetli etki demekmiş. “Çarpmak” ile ilişkisi açık. Tarh için Nişanyan “çıkarmak, atma, bırakma” karşılıklarını sunmuş. Benim aklımsa sağlamada.
Ömrün sağlaması yapılır mı? Olursa bunun vakti hangi mevsime denk gelir bilmiyorum henüz ama, ilişkilerin basbayağı sağlaması yapılır. Bildiğin kendin ile başkalarından duyduğun kendinin aynı olması da bir sağlamadır bana kalsa, olumsuz bile olsa.
İnsan bazen acaba gerçekten mutlu muyum yoksa alışkanlıklarıma mı tutkunum diye düşünüp şüpheye kapılıyor. İşte, tam da o an dışarı çıkıp bakınca görüyor bütün bağların gücünü, gerçekliğini… Arada bir dışarı çıkmanın içerideki kıymeti nasıl yüceldiğini…
Her uzaklaştığımızda, yakınlarımızın sağlamasını yapıyoruz aslında. Bu sefer rakamlarla değil tek bir soruyla: Ne malûm?
Ömrün sağlaması yapılır mı, bilmiyorum ama ilişkilerin basbayağı sağlaması yapılır. Bildiğin kendin ile başkalarından duyduğun kendinin aynı olması da bir sağlamadır bana kalsa, olumsuz bile olsa…