ESMÂ-İ İLÂHİYE’NİN TECELLİSİNİ TAŞIYAN İNSAN

Yayınlama: 26.08.2025
Düzenleme: 22.08.2025 14:05
A+
A-

“Şimdi hayatının Saadet içindeki kemali ise: Senin hayatının âyinesinde temessül eden Şems-i Ezelî’nin envarını hissedip sevmektir. Zîşuur olarak O’na şevk göstermektir. O’nun muhabbeti ile kendinden geçmektir…” (Bediüzzaman, Sözler)

Hayatın Kemali denilince kâmillerin hayatı anlaşılır. Burada, esas olarak, o büyük zatlar anlatılmakta, bize de onlara benzemenin pyolu gösterilmektedir. Bu yolda gitmenin ilk adımı, insanın kendisini:

“Ahsen-i takvimde yaratılan ve bütün esmâ-i ilâhiye’nin tecellisini taşıyan değerli bir mahlûk” olarak görmesidir.

Bu bilgiden sonraki ikinci adım, bu tecellileri hissetmektir.

Güneş, bütün gezegenleri kolayca çeviren o muhteşem kuvvetine rağmen, Kudret nedir bilmez, yani kudretin manasını hissedemez. İnsan ise o küçük kudretiyle, kudretin ne olduğunu bir derece bilmekte, hissetmektedir. Aynı şekilde, insan “İradenin, görmenin, işitmenin” de ne olduğunu sadece bilmekle kalmayıp hisseder.

Eğer insan, kendisinin Allah’ın bir eseri olduğunu hissetse, kendinde tecelli eden her bir isim için kalbinde ayrı bir sevgi ve zevk hasıl olur. Bu sevgiler ona ilâhî muhabbette dereceler kazandırır.

Bunun en ileri bir derecesi “O muhabbet ile kendinden geçmek,” yani şahsını sevmek yerine Rabbini sevmek, kalbini O’nun muhabbeti ile doldurmak;  kemalini kendi makamında, servetinde değil, Allah’a imanında ve irfanında aramaktır.

Bu hal o kişiyi, takvanın en ileri mertebesi olan “masiva’dan takvaya” (günahlardan takvaya) götürür. Kalbine “Hak sevgisinden başka bir sevginin, Allah korkusundan ayrı bir korkunun girmesinden endişe etme” makamına erdirir. Artık o kişi de:  “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” ayetinin manasını hükmeder ve “kalbinin gözbebeğinde” imanın nuru parlar.

Bir hususun önemle vurgulanması gerekiyor: Allah’ın zâtı, mahlûkatın zatlarına, sıfatları da mahlûk sıfatlarına benzemediğine göre, O’na yapılacak muhabbet de başka sevgilere benzemez. Burada ölçü, Allah’ın Sevgili Elçisine (ASM) ittiba etmektir. Yani kim, Allah Resulüne ne ölçüde ittiba ediyorsa, Allah’ı o kadar seviyor demektir.

Kısaca ifade edecek olursak, Allah’ı sevmenin ölçüsü “Salih amel”, Allah’tan korkmanın ölçüsü ise “takvadır.”

“De ki: “Eğer Allah’ını seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Âl-i İmran Sûresi, 31)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.