BEN düşündüm, içinden çıkamadım…
“Kur’an derken ne anlamalıyım?
İki kapak arasındaki sayfaları mı?
Çevirisini mi?
Yorumunu mu?
Her derde deva olan hangisi?
***
KUR’AN, “Çok okunan” demektir. İki kapak arasındaki sayfalardan oluşan, elle tutulan kitaba “Mushaf” denir. Şu halde Mushaf başka, Kur’an başkadır. Günlük dinde bunlar bazen birbirinin yerine kullanılıyor.
Kur’an, hiç yazılmayabilirdi. Tamamen ezber yoluyla gelebilirdi bize kadar. Lafzı sayfalara yazılmaksızın da bir “Kitap” olabilirdi.
Öyleyse “Her derdin devası” tabiriyle anlatılmak istenen “Vahiy” hakikatidir. “Kur’an” diyen “Vahiy” demektedir. Keza “Kitap” diyen de “Vahiy” demektir. Yani Hz. Peygamber vasıtasıyla insanlara bildirilen ilim.
Evet, Kur’an ilimdir. Hem aklı, hem kalbi, hem de öbür duyguları tatmin eden en yüksek hakikat ilmi. Bu ilimde hata ihtimali yoktur. Nitekim ayette “Kendisinde şüphe olmayan” diye nitelenmiş.
Hakikat neyse onu bildiriyor. Temel sorulara cevaplar veriyor. İnsanın varlık nedenini, evrenin tılsımını, hayatın anlamını, ölümün gerçek yüzünü bildiriyor…
Bu noktada bir sorun daha çıkıyor karşımıza: Bu bilgiye nasıl ulaşmalıyız? Dilini öğrenerek mi? Dilini bilmenin yararı su götürmez fakat bu da yetmiyor. Dil bilmekle manayı anlamak aynı şey sayılamaz.
Peki, acaba meal mi okusak? Evet, meal okunabilir ama mealin Kur’an olmadığını bilmek şartıyla. Çünkü meal, ilâhi söz bahçesinin silik bir fotoğrafıdır. O bahçenin kendisi değil.
Geriye kalıyor tefsirler. Bu noktada da “Hangisi?” sorusu çıkıyor karşımıza. Öncelikle hadislerdeki yorumlar esas alınmalı. Sonra sahabelerin sözleri.
Sonra da, her asır başında gelen büyük alimlerin yorumları.
En büyük âlimlere din dilinde “Müceddit” denir. Yani yenileyici. Hem aklen, hem de kalben en ileriye giden seçkin insanlar. Bu zatların gelecekleri hadisle bildirilmiş. ‘Ebu Davud’ ismiyle meşhur hadis kitabında var.
Nitekim her asırda gelmiş, kitaplar yazmış, insanlara rehberlik etmiş, görevlerini layıkıyla yapmışlar. Yeni bir din İhdas etmemiş bunlar. Sadece kendi dönemlerine göre yorumlamışlar ilâhi hakikatleri.
Peki, uygulamada durum nasıl?
Kitap okumakta tembel bir toplumuz. Herkes meal okumaz. Meal okuyan da tefsir okumayabilir. Tefsir okuyan da en isabetli olanı seçemeyebilir. Bunlardan birini okudular diyelim. Bu kez de anlama dereceleri farklı olacaktır.
Kimi insanlar da vardır ki, ne lafzını okur, ne çevirişini, ne de tefsirini, sadece işittikleri ile yetinir. Kimi de en ileri derecede olanları bulur, onları okur. Daha ince, daha derin manaları görür, feyiz alır.
Bu tesbitlerden hareketle şöyle bir sonuca varabiliriz: Her bireyin Kur’an’ı kendine göredir. Bunu bir örnekle daha iyi anlayabiliriz:
Güneşi düşün…Bütün azameti, ihtişamı ve güzelliği ile gökyüzünde parlıyor. Her yere ışık saçıyor, ısı yayıyor, renk dağıtıyor. Bir su damlası da onun aynası, bir cam parçası da. Bir göl de yansıtıyor onu, bir denizde. Her ayna onu kendi çapı oranında gösteriyor.
Bütün aynalara yansıyan güneştir kuşkusuz. Fakat ışıltılı görüntülerin hiçbiri Güneş’in kendisi değildir. Bir akis, bir yansı, ondan bir izdir görünen.
İşte, insan ruhları da vahye, ilâhi ilme, Kur’an güneşine böyle muhatap oluyorlar. Her ruh kendi çapına göre alıyor feyzini. Hazret-i Peygamber en büyük feyzi alıyor. Sonra sahabeler, veliler, âlimler geliyor. Bu zatlar aldıkları ilmi, feyzi, nuru aynalarımıza yansıtmakla bizi de aydınlatıyorlar.
Kur’an bitmez tükenmez bir kaynaktır. Ondan herkes gücü nisbetinde faydalanır. Fakat kimse diyemez “Kur’an benim!” ya da “Kur’an’ın tüm manasını anladım” ya da “Benim kitabım onun manasını tamamen içeriyor.”
Sadece şunu demeye hakkı var. “Kur’an bana şu dersi verdi. Benim aynamda yansıyan Kur’an budur. Ben şu manaları anladım…”
Öyle ya, herkes o nurlu denizden kabı nispetinde su alıyor. Her insanın ilmi ondandır, ama o değildir. Fakat şunu unutmamak gerekir: Bir damla su da yine sudur!…
Kur’an ilimdir. Hem aklı, hem kalbi, hem de öbür duyguları tatmin eden en yüksek hakikat ilmi. Bu ilimde hata ihtimali yoktur. Nitekim ayette “Kendisinde şüphe olmayan” diye nitelenmiş. Hakikat neyse onu bildiriyor. Temel sorulara cevaplar veriyor. İnsanın varlık nedenini, evrenin tılsımını, hayatın anlamını, ölümün gerçek yüzünü bildiriyor…
****
Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri Kur’an-ı Kerim ile alakalı şöyle diyor:
-İnsana, hem bir Kitab-ı Hikmet,
-Hem bir Kitab-ı Şeriat,
-Hem bir Kitab-ı dua ve ubudiyet,
-Hem bir Kitab-ı Emir ve davet,
-Hem bir Kitab-ı Zikir,
-Hem bir Kitab-ı Fikir,
-İnsanın bütün hâcât-ı maneviyesine (Manevi ihtiyaçlarına) karşı bir Kitap,
– Şu âlem–i insaniyenin mürebbisi, (Terbiye edicisi) hikmet-i hakikisi, Mürşid-i Hâdîsi.