Toplumun dillerine pelesenk olmuş, kulağa umut gibi gelen ama aslında bir tür cehalet perdesi olan bir cümle: “Evlenince düzelir.”
Ne çok hayatın içine düştüğü tuzak, ne çok çocuğun korkuyla büyüdüğü ev, ne çok kadının yıllarca taşıdığı gözyaşı bu yalanın eseri.
Bazı insanlar gerçekten değişir. Ama bu değişim, dış baskıyla, evlilikle, çocukla, sorumlulukla gelmez. İçten gelen bir farkındalık, kararlı bir dönüşüm gerekir. Oysa “evlenince düzelir” düşüncesi, sorunu bastırır; çözmek yerine evlilik kurumunun arkasına saklar.
KIRMIZI BAYRAKLAR GELİNLİK ALTINA SAKLANMAZ
Alkol problemi olan biri, öfke kontrolü olmayan biri, sorumluluk almaktan kaçan biri… Daha nişanlıyken, sevgiliyken açıkça görülen davranış bozuklukları “aşk”la ya da “sabırla” geçeceği zannedilerek yok sayılır. Hatta çoğu zaman çevreden de destek gelir:
-“Evlenince olgunlaşır.”
-“Çocuk olunca durulur.”
-“Sana kıyamaz artık, ailesi oldun.”
Oysa gerçek bambaşka. Değişmeyen biri, evlendikten sonra değişmez. Aksine, sorumluluk arttıkça içindeki sorunlar daha da büyür. Ve en çok da en savunmasız olanlara “eşlere, çocuklara” zarar verir.
EV DEĞİL, HAPİSHANE
Yıllar boyunca şiddete maruz kalmış kadınların anlattıkları hikâyelerde hep aynı cümle yankılanır: “Ben düzelir sandım.”
Ama o kişi düzelmedi. Daha da saldırganlaştı, daha çok kontrol etmek istedi, kıskançlıklarını şiddete çevirdi.
Çocuklar? O masumlar, bazen fiziksel şiddete, bazen psikolojik savaşa tanıklık ettiler. Güvensiz büyüdüler, korkak ya da öfkeli birer yetişkin oldular.
TOPLUMSAL SORUMLULUĞUMUZ VAR
Bu sorunun tek sorumlusu bireyler değil. Hep birlikte bu kalıplaşmış yalanlara karşı durmak zorundayız. Aileler, “bir şekilde idare et” dememeli. Arkadaşlar, “boşanma ayıp” diyerek susturmamalı. Toplum olarak, sorunları halının altına süpürmek yerine yüzleşmeyi öğrenmeliyiz.
Evlenmek, birinin kurtarıcısı olmak için yapılmaz. Değişmeyen biriyle bir ömür kurulmaz. Evlilik, iki tamamlanmış bireyin bir araya gelmesiyle anlam kazanır—eksiklerin, şiddetin, öfkenin değil.
“Evlenince düzelir” bir umut değil, çoğu zaman bir felaketin habercisidir.
Lütfen bu yalanın peşinden hayatınızı harcamayın. Ve bir başkası bu yalanın pençesindeyse, sessiz kalmayın. Çünkü susmak, çoğu zaman şiddeti besler.
BİR DİĞER SESSİZ SUÇ ORTAĞI: KAYINVALİDELER
Ne yazık ki bazı ailelerde “annelik” duygusu, oğullarının her davranışını meşrulaştıran, gelinleri ise sürekli sorgulayan bir denetim aracına dönüşüyor.
Oğul; sorumsuzsa, öfkeliyse, eşine kötü davranıyorsa—bunun adı “yorgunluk” olur. Ama gelin sesini yükselttiyse, yüzü gülmüyorsa, kendini geri çektiyse-hemen “nankörlük”, “şükürsüzlük” damgası yapıştırılır.
Bu kadınlar, oğullarının eksiklerini görmek yerine, gelini terbiye etmesi gereken biri gibi görürler.
Bazıları için evlilik, iki kişi arasında değil, “bizim aileye katılan bir kişi” olarak algılanır. Gelin, uyum sağlamak zorundadır; ama oğul, korunur, kollanır, mazur görülür.
Bu tutum sadece gelinin yalnızlaştırılmasına değil, aynı zamanda o evliliğin zehirlenmesine neden olur. Gelinin sesi duyulmaz. İtiraz ederse “ailesini kışkırtıyor” denir. Susarsa, içine kapanır. Zamanla öz saygısını kaybeder. Ve en trajik olanı, çocuklar bu tabloya şahit olur. Sevginin yerini suçlamaların aldığı bir evde büyürler.
“BENİM OĞLUM YAPMAZ” YIKIMI
Bir kadının oğluna olan sevgisi, onun hatalarını görmezden gelmek değildir. Gerçek sevgi, gerektiğinde yanlışta olduğunu söyleyebilmektir. Ama “benim oğlum yapmaz” cümlesi, çoğu zaman kadına karşı kurulan psikolojik şiddetin sessiz ortağı olur. Bazı gelinler, eşinden değil, kayınvalidesinden gelen baskıyla daha da yıpranır. Kimi zaman kayınvalide, oğlunun şiddetini örtbas etmeye çalışır. Hatta suçu gelinin üstüne atar.
“Kesin sen bir şey dedin de sinirlendi.”
“Erkektir, arada olur, sen idare et.”
“Bizim zamanımızda böyle şeylere boşanılmazdı.”
Bu cümleler, her biri bir darbe. Fiziksel değilse bile ruhsal.
ZEHİRLİ İTTİFAKLAR YERİNE, SAĞLIKLI DAYANIŞMALAR
Evlilik, sadece iki kişinin değil, aynı zamanda iki ailenin de sınavıdır. Bu sınavda en büyük görevlerden biri, annelere düşer.
Oğlunu sorgusuz sualsiz savunmak yerine, gerçeklerle yüzleşmesini sağlayan anneler, aslında en büyük iyiliği çocuklarına yapar. Ama gelinlere karşı haksız tutum sergileyen, onları yalnızlaştıran anneler, sadece bir evliliği değil, bir ailenin geleceğini de karartır…