SON 40 YILDA DOĞUDA YAŞAMAK: BİR NESLİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

Yayınlama: 12.07.2025
A+
A-

Doğuda doğmak… Her çocuğun top peşinde koştuğu bir bahar sabahında, bizler silah sesleriyle uyanmayı öğrendik.

Kendimizi bildik bileli bir kavganın, bir çatışmanın, bir siyasetin içinde bulduk. Ne biz seçtik bu coğrafyayı, ne de coğrafya bize şefkatli davrandı.

Tarafsız kalmak, belki en insani duruştu ama bu topraklarda tarafsızlık, iki tarafın da düşmanı ilan edilmekti. Zorla taraf olmaya zorlandık.

Lise yıllarımda hâlâ kulaklarımda yankılanır: “Bugün okula kimse gitmeyecek” diyen tehditler. Bir gün bir taraf, ertesi gün öbür taraf. Ders yüzü göremeden geçen haftalar, aylar… Ve zaten her ay bir ‘Bayram’, bir ‘anma’, bir ‘boykot’ nedeniyle tatil edilen okullar… Ve okul okuyamamamızın başarılı olamamamızın nedenlerin en başında yer aldı yaşadığımız olaylar.

Doksanlı yıllarda doğuda çocuk olmak başlı başına bir travmaydı. Sakince sokakta oyun oynamak bile lükstü.

Mahalle aralarında misket oynarken patlayan silah sesleriyle yere kapaklanırdık, gözümüzün önünde vurulan insanlar hâlâ belleğimizde bir yaradır. O çocukluk, bizim değil, zamansız büyümüş bir neslin çocukluğuydu. Neşesiz, renksiz ve yarım…

Batman… Sanki o yıllarda özellikle seçilmiş bir şehir gibiydi. Silahlı çatışmalar, faili meçhul cinayetler, gözaltılar, kaybolan insanlar…

Tarafların kendi aralarındaki kavgası bir yana, devletin güvenlik güçlerinin de herkesi aynı kefeye koyduğu o karanlık yıllar…

Herkesin şüpheli, herkesin potansiyel suçlu sayıldığı zamanlardı. Yaşamak bile başlı başına bir suç gibiydi. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık…

Ve tükürdüğümüz rüzgârla dönüp yüzümüze çarpan bir gerçeklik vardı: Coğrafya kaderdi… Ve biz bu acılardan kaçamıyorduk.

Ve elbette işsizlik… Onca sıkıntının üstüne bir de ekonomik çöküş yüklenmişti omuzlarımıza. Yatırım gelmeyen, fabrika kurulmayan, umudun bile sokağa çıkmaktan korktuğu şehirlerdik biz. Gençlik, çareyi batıya göç etmekte buldu.

Umuda yolculuk zannedilen o göçler, batıda da karşımıza çıkan önyargı duvarlarına çarptı. “Doğudan gelmiş” olmak, çoğu zaman bir kimlik değil, bir yük gibi algılandı. Ve o yükle baş edemeyenlerin çoğu, geldikleri yere kırılmış, umutsuz geri döndü memlekete.

Evet, bu son 40 yıl bizden çok şey aldı. Hayallerimizi, çocukluğumuzu, gençliğimizi… Geriye sadece anlatılması gereken bir hafıza, aktarılması gereken bir tecrübe ve korunması gereken bir umut kaldı.

Bugün yaşadıklarımız, yaşanmasın diye elimizden geleni yapmalıyız.

Çocuklarımız bizim gördüklerimizi görmesin diye, biz o karanlığın içinden geçtik.

Artık suskun kalmanın değil, yaşanmışlıklarımızla geleceği inşa etmenin zamanıdır. Yaralarımızı anlatmalıyız, ama sadece sızlamak için değil, bir daha açılmasın diye. Acılarımızı taşımalıyız, ama sadece hatırlamak için değil, bir daha yaşanmasın diye.

Bizler, karanlıktan geçip aydınlığa inanan bir kuşağız. Şimdi ışığın kıymetini bilme zamanı. Çünkü bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamamalı. Onlar için başka bir doğu mümkün.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.